Dua Dua Dua -3-

TAKİP ET

Biz mi dünyevi meselelerimizi çözüyoruz yoksa çözecek olan Yüce Allah'a havale mi ediyoruz? Rızkımızı biz mi kazanarak temin ediyoruz yoksa bize verilecek en ufak bir kazanca muhtaç mıyız? Ben kazandı

Biz mi dünyevi meselelerimizi çözüyoruz yoksa çözecek olan Yüce Allah’a havale mi ediyoruz? Rızkımızı biz mi kazanarak temin ediyoruz yoksa bize verilecek en ufak bir kazanca muhtaç mıyız? Ben kazandım mı diyoruz dünyevi iaşeyi yoksa “O” mu verdi diyoruz? Halbuki dünya serüveninde Allah ile konuşma şerefine ulaşmış olan Hz. Musa (a.s.) kendisine verilecek en ufak bir hayır için “Rabbim! Bana göndereceğin her hayra muhtacım” diyerek bize yol ve yordam göstermiştir.

İnsan olmamız hasebiyle noksanız ve unutkanız, her ihtiyacımızı bizzat kendimiz karşılayamayabiliriz. En güçlü olduğumuz bir zamanda dahi en zayıf kişilere yenilebiliriz. En varlıklı ve debdebeli vakitlerde bile sıkıntıya düçar kalabiliriz. Dağların zirvesinde olduğumuz halde kendimizi zindanın dibinde hissedebiliriz. O halde buyurun Hz. Nuh (a.s.) gibi dua etmeye; “O da Rabbine, “Ey Rabbim! Ben yenilgiye uğradım, yardım et” diye dua etti.” (Kamer/10)

Hangimiz yenilgiyi kabul edebiliyoruz ki? Hangimiz bu iş beni aşar diyebiliyoruz ki? Hangimiz meselelerimizi mahkeme-i kübraya bırakabiliyoruz ki? Dokuz yüz elli yıl Peygamberlik yapan Hz. Nuh (a.s.) kendisini yoktan vareden Rabbine “ben yenilgiye uğradım, yardım et.” diyerek dua ederken biz ne yapıyoruz? Kavga edenler, cinayet işleyenler, yol kesenler hesabı Allah’a mı bıraktılar yoksa hakimliğe ve cellatlığa mı soyundular?

Bazen Hz. İbrahim gibi “Rabbim! Beni namaza devam eden bir kimse eyle. Soyumdan da böyle kimseler yarat. Rabbimiz! Duamı kabul eyle. Rabbimiz! Hesap görülecek günde, beni, ana-babamı ve inananları bağışla.” (İbrahim/40-41) diyerek ardarda dua ederken bizler için en güzel misal olmuştur. O halde buyurun kesintisiz bir duaya. Namaza devam eden kimseler olmak, namaz kılan bir nesile sahip olmak, yaptığı dualarının kabul olması, ahiret gününde en sevdiklerinin bağışlanmasını istemek büyük bir feraset.

Bazen Yakup gibi olmamız gerek. Evlatları tarafından can ciğer çocuğunun kuyuya atılarak ortadan kaybedilmiş olan bir Peygamberin, gidilecek yegane kapının sadece ve sadece Yüce Allah’ın kapısı olduğunu iyi biliyor ve bu durumu bize örnek olması hasebiyle şöyle dile getiriyordu; “Yakub, “Ben tasa ve üzüntümü ancak Allah’a arz ederim. Ben, Allah tarafından sizin bilmediğiniz şeyleri bilirim” dedi.” (Yusuf/86) Hiç kimseye dilenmiyor. Hiç kimseye yalvarmıyor. Polis ve asker de çağırmıyor yapılan şen'iyete karşılık. Diğer dost ve akrabalarını da göreve davet etmiyor. Yüreğine saplanan, ciğerini parçalayan ne kadar tasa ve üzüntü varsa hepsini sadece Allah’a arzederek tek bir kapıyı çalıyor. Sergilemiş olduğu bu eşsiz ve benzersiz teslimiyet konusunda kimsenin bilmediği şeyleri bildiğini de ilave ediyor.

Kuyuya atılmış, iftiraya uğramış, haksız bir şekilde zindana mahkum kılınmış Yusuf (a.s.); “Rabbim! Gerçekten bana mülk verdin ve bana sözlerin yorumunu öğrettin. Ey gökleri ve yeri yaratan! Dünyada ve ahirette sen benim velimsin. Benim canımı müslüman olarak al ve beni iyilere kat.” (Yusuf/101) diyerek dua etmiştir. Uzun yıllar baba sevgisini ve kardeş ihanetini yüreğinde yaşamış olan ve dünyevi sıkıntıları iliklerine kadar hisseden Yusuf (a.s.) Allah’ın kendisinin tek mevlası olduğunu günümüze gelecek kadar ardısıra dile getiriyor. İçinde bulunduğu durumun ehemmiyetinden ziyade Müslüman olarak ölmenin, iyilerle beraber bulunmanın önemine ve gerekliliğine vurgu yapıyor yaptığı dualarıyla.

Hz. İbrahim (a.s.) hem dünyevi hem de uhrevi işlerin nasıl çözüleceğini iyi biliyordu. Bunun için ellerini açarak Yüce Allah’tan çocuklarına bir peygamber gönderilmesini talep ediyor. Çünkü peygamber olmadan doğru yolu bulmak, Allah’ı tanımak, dua edebilmek ve cennete doğru emin adımlarla yürümek mümkün değildir. Bu yüzden; “Rabbimiz! İçlerinden onlara bir peygamber gönder; onlara ayetlerini okusun, kitabı ve hikmeti öğretsin ve onları her kötülükten arındırsın. Şüphesiz, sen mutlak güç sahibisin, hüküm ve hikmet sahibisin.” (Bakara/129) diye yalvarmıştı Rabbine.

Kur’an’da bildirilen diğer dualarda; “İbrahim şöyle dua etmişti: “Rabbim! Bu şehri güvenli kıl, beni ve çocuklarımı putlara tapmaktan uzak tut!

Rabbim! Putlar insanlardan birçoğunun sapmasına sebep oldu. Bundan böyle kim bana uyarsa o bendendir; kim de bana karşı gelirse artık sen çok bağışlayan, pek esirgeyensin.

Ey rabbimiz! Ben zürriyetimden bir kısmını, senin kutsal evinin (Kabe) yanında tarıma elverişli olmayan bir vadiye yerleştirdim. Bunu yaptım ki rabbim, namazı kılsınlar. İnsanların gönüllerini onlara meylettir ve çeşitli ürünlerden onlara rızık ver ki şükretsinler.

Rabbimiz! Şüphesiz ki sen gizlediğimizi de açıkladığımızı da bilirsin. Yerde ve gökte hiçbir şey Allah’a gizli kalmaz.
Yaşlılığıma rağmen bana İsmail’i ve İshak’ı armağan eden Allah’a hamdolsun! Şüphesiz rabbim duaları kabul edendir. Rabbim! Beni ve soyumdan gelecek olanları namazı devamlı kılanlardan eyle; rabbimiz, duamı kabul et.
Rabbimiz! Hesap kurulacağı gün beni, anamı, babamı ve müminleri bağışla.” (İbrahim/35-41)

Bazen hem İbrahim (a.s.) hem de oğlu İsmail (a.s.) gibi dua etmek gerek, içten ve yürekten. Meşakkatli ve hummalı bir çalışmanın sonucunda Kabe’nin inşasını bitirdiklerinde; “… Ey Rabbimiz! Bizden kabul buyur! Şüphesiz sen hakkıyla işitensin, hakkıyla bilensin” diyorlardı.” (Bakara/127) Hem iş yaptılar hem de içten ve samimi dualarını ellerini açarak dile getirdiler Rablerine karşı. Hem fiili duayı yaptılar hem de kavli dualarını eksik etmediler. Eğer Yüce Allah yaptıklarımızı kabul buyurmaz isa işte o zaman tüm iş ve işlemlerimiz boşa gider, berhava olur, kalırız ortalıklarda. Unutmayınız! Yüce Allah makbuliyetine onay vermediği dağlar gibi kocaman iş ve işlemler bize zerre kadar bir fayda sağlamayacaktır.

kabine toplantısı enflasyon emekli zammı vergisiz cep telefonu desteği