Son Nefes
İnsanlık tarihi boyunca çok buluşlar yapıldı, çok yerler keşfedildi, çok şeyler değişti, çok şeyler icat edildi
İnsanlık tarihi boyunca çok buluşlar yapıldı, çok yerler keşfedildi, çok şeyler değişti, çok şeyler icat edildi. Birçok hastalığa çare bulundu, tıp ilerledikçe ilerledi. Yeni birçok şey bulundu, keşfedildi. Bir çok derde deva bulundu. Ancak, çaresi bulunmayan tek şey kalmıştı o da Allah’ın değişmez kuralı ölüm idi. Üstelik ölüm gerçeği, hakikati herkese eşit mesafedeydi. Zengini, fakiri , evlisi, bekarı, sağlıklısı, hastası, en yüksek rütbeden tutunda en düşük rütbeye kadar herkesle tokalaşıyordu.
Ölüm hak iken bir gün dünyadan er veya geç ayrılacak iken yani son nefesimizi tüketecek ve sonra soluğu kabirde alacağımızı bildiğimiz halde neden kötülüklere devam ederiz, neden haramlardan vazgeçmez ve neden emri ilahi nefislerimize ağır gelir?
Oysa müslümana iman ve salih ameller yakışır rıza-i ilahiye ulaşmak için...
Ölüm hakikatı ile alakalı olarak cenab-ı hak şöyle buyurur;
“Senden önce de hiçbir insana ölümsüzlük vermedik. Şimdi sen ölürsen, onlar ebedî mi kalacaklar? Her can ölümü tadacaktır. Denemek için sizi kötü ve iyi durumlarla imtihan ederiz. Sonunda bize geleceksiniz.” (Enbiya/34-35)
“Her nefis ölümü tadacaktır. Yaptıklarınızın karşılığı ancak kıyâmet günü tastamam verilecektir. Kim cehennemden uzaklaştırılıp cennete konulursa, gerçekten o kurtuluşa ermiştir. İyi bilin ki, bu dünya hayatı, aldatıcı bir faydadan başka bir şey değildir.” (Al’i İmran/185)
“Her nerede olursanız olun, isterse tahkim edilmiş sağlam ve yüksek kaleler içinde bulunun ölüm mutlaka gelip sizi yakalar.” (Nisa/78)
Bir sahâbî Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e:“–Hangi mü’min daha akıllıdır yâ Rasûlâllah?” diye sordu.
Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- de şöyle buyurdular:
‘’Ölümü sıkça hatırlayıp, ölümden sonrası için en iyi hazırlık yapan kimsedir. İşte gerçek akıllı insanlar onlardır...” (İbn-i Mâce, Zühd, 31)
Son nefesi verince dünyadan rızkımız kesilir. Otopsi için bir mezar açılıyor ve vefat eden bir kişinin ağzında duran küçük bir nohut parçasının olduğu gibi durduğu görülmüş, demek ki rızk ölünce kesilir. O nohut parçasını yemek rızk değilmiş...
Öleceğimizi bildiğimiz halde halen ölüm yokmuş gibi davranmak akıl karı değildir. Oysa çoğu zaman kendi gözlerimizle vefat etmiş bir insanın defnedildiğini görürüz. Buna rağmen bize lazım olan dersi ve ibreti almak ve hayatımıza çeki ve düzen vermeyi düşünmeyiz.
Keşke cenazeyi gömerken; hırsımızı, hasedimizi, kinimizi, gururumuzu, riyamızı, gıybetimizi, kibirimizi, nefretimizi ve kötülüklerimizi de gömebilseydik...
Şöyle bir dua var: “Ya Rabbi son nefeste kelime-i şehadet getirmeyi cümlemize nasip et.” Aslında çok önemli ve çok güzel bir dua. Ancak hayatımızın her safhasını İslam ile Kur’an ile sünneti seniye ile donatmazsak sadece son nefeste Kelime-i şehadeti getirmekle kurtuluşu istemek çokta isabetli bir karar olmayacaktır.
Son nefesteki mânevî hâlimizin en büyük habercisi, şu anki nefeslerimizi nasıl kullandığımızdır. Öyleyse bu fânî âleme güzel vedâ edebilmek için alıp verdiğimiz her nefesin son nefese hazırlık mâhiyeti taşıması zarurîdir.
Zira peygamber efendimiz; “Kişi yaşadığı hâl üzere ölür ve öldüğü hâl üzere haşr olunur.’’
“Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz, nasıl ölürseniz öyle dirilirsiniz!..” buyurmuşlardır.
Zaten Allah’ın izni ile hayatını İslam’a adamış, Allah’ın emirlerine amade olmuş, yasaklarından kaçmaya gayret etmiş bir Müslüman, Allah’ın izni ile son nefeste Kelime-i şehadet aklına gelir ve rahatlıkla söyler. Ancak hayatında namaz olmayan, oruç olmayan ve harama bulaşmış bir kişinin belkide kelime-i şehadet aklına bile gelmeyecektir. Tevbe etmek bunu dışındadır tabii. Hiç kimse Müslüman’ın tevbesi sonrasında eski günahlarını eleştirme hakkı yoktur. Çünkü Yüce Allah affetmiş ise kimsenin haddi değil eleştiri yapmak, etmesin de. Maalesef kimi cahil kimse, örneğin içki içen bir sarhoşun içkiyi bırakıp tövbe ettikten sonra, “Daha düne kadar içen sarhoşun, ayyaşın biri idin. Sen bakma namaz kıldığına, oruç tuttuğuna.” derler. Bu son derece yanlış bir yaklaşımdır. Bir de tersinden bakalım bu olaya. Şöyle ki namazlı niyazlı düzgün biri iken yoldan çıkan birine geçmişte düzgün insandı keşke yoldan çıkmasaydı demek doğru ve isabetli bir yaklaşımdır, olması gereken’de budur.
“Dünyada ne kadar yaşarsan yaşa,
Ölüm bir gerçektir gelecek başa,
Şeytana uyup da çalışma boşa,
Mahkeme kapısı açılır bir gün.” der şair.
Evet! Her nefis ölümü tadacak, o kesin. Bir gün aldığımız nefesin son nefes olabileceğini düşünerek hareket etmeli kötülüklerden, haramlardan son sürat kaçmalı ve yine Allah’ın emirlerine tam teşekkül sarılmalıyız. Çünkü nefes alıp verememek var ya da nefes verip alamamak var. Hasılı kelam son nefesi almadan veya son nefesi vermeden önce fırsat elde var iken Kur’an-ı Kerim’e ve Sünneti seniyeye sımsıkı sarılmalıyız. Aksi takdirde “Esfeli safilin” kaçınılmaz hale gelecektir. Uçurumdan yuvarlanmak istemiyorsak bizden istenilen şeyleri yerine getirmek zorundayız.
Allah yolumuzu açık, akıbetimizi hayr eylesin.
Selam ve dua ile.